Çocuk ve Oyun
Oyun oynamak çocuklar için temel bir ihtiyaçtır çünkü oyun çocuğun bedensel, psikolojik, sosyal ve zihinsel gelişimi için gereklidir. Bu ihtiyaç o kadar elzemdir ki çocuğumuzun hasta olduğunu onun oynamaya karşı isteksizliğinden, iyileşmeye başladığını ise oyun oynamaya isteğinin geri dönmesinden anlayabiliriz. Çocuklar oyun yoluyla hayatı prova ederler. Bunu yaparken de son derece “sembolik” bir dil kullanırlar. Duygularını, düşüncelerini, travmalarını oyunlar aracılığı ile açığa vururlar ve en önemlisi de yaşadıkları sorunlara karşı baş etme becerilerini yine oyunlar sayesinde geliştirirler.
Oyun oynamak kendiliğinden doğan, içten, hür iradeye dayalı olarak ortaya çıkan bir süreçtir. Oyunlar, oyuncaklı veya oyuncaksız, tek başına veya arkadaş ile oynanabilir. Oyuncaklar ise çocukların oyunlarına yardımcı olmak üzere geliştirilmiş, gerçek ya da hayalî bir işleve sahip araçlardır. Ancak çoğunlukla oyuncaklar, çocukların gözünde bir oyun aleti olmanın ötesinde bir değere sahiptirler. Oyuncağa atfedilen psikolojik anlam, kimi zaman oyuncağın maddi değerinden veya oyuncağın şeklinden ve işlevinden tamamen bağımsız olabilir. Örneğin oyuncak bir araba çocuk için babasının sembolü olabilirken, babaannesinin armağanı olan bir oyuncağa sarılarak uyuma ise babaannesine olan özlemi temsil ediyor olabilir. Hatta kimi zaman çocuk oyuncağını, olumsuz duygularına bir çıkış noktası olarak bile kullanabilir. Örneğin sevdiği bir bebeği yere fırlatırken gerekçesi “Yaramazlık yapmış!” olabilir.
Bebekliğin ilk devrelerinde önce basit hareketleri tekrarlayarak oyuna dönüştüren çocuk, büyüdükçe daha karmaşık oyun süreçlerini gerçekleştirir. Oyun çağını bebeklikle başlatmak mümkün ise de bitişi için bir üst sınır koymak doğru olmaz. Ergenlik çağıyla birlikte çocuk oyundan kopmaz, ancak daha az ilgilenmeye başlar, çünkü bu dönemde yeni keşifler peşindedir. Biliriz ki bazı insanlar erişkin yaşta bile bir çocuk gibi oyuna düşkün kalırlar. Oyun oynamak, çocuklar için o denli önemli bir ihtiyaçtır ki, ders çalışırken, yemeğini yerken bile oyunsu bir tavır içinde olabilirler.
Eğitimciler, çocuklara zor ve soyut kavramların öğretiminde oyun süreçlerinden yararlanabilirler. Çünkü, çocuklar oyun oynarken hem eğlenmeyi hem de üst düzey bir öğrenmeyi de gerçekleştirebilirler. Ama öğrenilen konular genelde yetişkinlerin istedikleri bilgiler değil, oyunun bilgileridir. Çocuk, yetişkinlerin yönlendirmesiyle oynadığında, yani oyunda başka bir beklenti katıldığını hissettiğinde, onun için o etkinlik oyun niteliğini yitirebilir. Örneğin çocuğun zevk için kitap okuması ona bir oyun hazzı verirken öğretmeninin, “her gece yatmadan kitap okunacak” tarzındaki yönlendirmesi çocukların kitaptan oyun hazzı almasına engeldir.
Çocuğun oyuncağa olduğu kadar arkadaşa da ihtiyacı vardır. Öyle ki bir arkadaş buldukları zaman oyuncağa ihtiyaç duymayabilirler. Çocuk oyunları yaşa ve cinsiyete bağlı olarak farklılık gösterebilir. Bununla birlikte çocuklar farklı yaşlardaki çocuklar ile de karma oyunlar oynamaktan da hoşlanırlar. Sürekli olarak ya hep kendinden büyüklerle veya hep kendinden küçüklerle oynama eğilimi gösteren, yaşıtlarıyla uyumlu bir şekilde oynayamayan çocuklar olabilir. Burada ilk akla gelen zekâ seviyesi ise de (yaşıtlarından üstün veya düşük zekâ seviyesine sahip olması) ve bunda bir oranda doğruluk payı bulunmakla birlikte, en az zekâ kadar önemli bir faktör de çocuğun sosyal olgunluk düzeyidir. Erken yaşlardan itibaren yaşıtlarıyla birlikte olma ve oynama fırsatını bulamamış çocuklar veya oynarken sürekli büyüklerin müdahalesine maruz kalmış çocuklar, yaşıtlarıyla sağlıklı iletişim kurmada, kendini ortaya koymada ve paylaşmada zorlanırlar. Bu durum da kendilerini anlayışla karşılayacakları bir grupla oynamayı tercih edebilirler.
Gerçek bir oyun ortamında çocuklar arkadaşlarının istemedikleri tavırlarına karşı oldukça tahammülsüzdürler. O yüzden oyun sırasında sık sık tartışırlar, küserler veya kavga ederler. Büyükleri tarafından kural konulmamış, aşırı hoşgörüyle büyütülmüş çocuklar bu açıdan şansızdırlar. Şişirilmiş benlikler, bir dediği iki edilmeyen çocuklar yaşıtlarıyla oynamakta oldukça zorlanırlar. Bunun aksi de olabilir; ailesi ve sosyal çevresi tarafından özgüveni desteklenmemiş çocuklar da yaşıtlarının oyunlarına katılmada oldukça çekingen davranabilirler.
Çocukların oyun süreçleri gözlemlenerek onların ihtiyaçları, sorunları, özlemleri, korkuları, istekleri, kişilik özellikleri hakkında tanımlamalar yapmak mümkündür. Çocuğun ileriki yaşamını önemli derecede etkileyecek, özel eğitim ve klinik destek almasını gerektirecek bir takım davranış bozuklukları çocuğun oyun ortamındaki tepkilerinin gözlemlenmesi ile teşhis edilebilir. Hiperaktif ve dikkat eksikliği olan çocuklar buna en güzel örnektir.
Grupla veya tek başına, içsel derinliği olan, bir güven ortamında doğal veya yapay gerçekleşen oyun süreçlerinden tedavi amacıyla yararlanılmaktadır. Özellikle saplantı şeklindeki korkuların giderilmesi oyun yoluyla gerçekleştirilebilir. Oyun sürecinde yer alan rol denemeleri, hayal ve fantaziler sayesinde çocuk kendi kendine psikolojik sağaltım yapabilir. Örneğin hemşire rolüne girerek iğne yaparken; bilinçaltı korkularını oyunda bilinç düzeyine çıkararak onlarla yüzleşir ve kurtulmayı dener. Enjeksiyon korkusu olan bir çocuk; sevdiği oyuncağına defalarca iğne yaparak kendisi için travmatik bir yaşantıyı tekrar tekrar yaşıyor ve acı verici olmaktan çıkarıyor olabilir. Bu oyun üzerinden, oyuncağıyla yaşadığı üzücü olayı paylaşıyor, kısaca kendi kendine, oyun yoluyla iğne olma korkusunu yenmeye çalışıyor olabilir.
Çocuk oyunları aynı zamanda saldırganlık eğilimlerinin ve enerji birikiminin zararsız bir şekilde kullanım ve yönlendirilmesinde önemli bir işleve sahiptir. Alan oyunları denilen kategoride çocuklar atlayıp-zıplayarak veya oyun araçları vasıtasıyla bir takım beceriler de geliştirirler. Zihin-kas koordinasyonu, algılama ve tepki verme hızı, kendini yaşıtlarıyla mukayese edebilme ve değerlendirme, oyun yoluyla mümkün olabilmektedir. Grup halinde oynanan alan oyunlarının sosyal gelişim ve uyum açısından da çocuklara önemli katkıları vardır. Oyunlar içerisinde farklı sosyal roller denenir, roller hakkında yeni bilgiler öğrenilir, kurallar konulur ve uymayanlara yaptırımlar uygulanır. Sosyal etkileşim, duyguların paylaşımı, olumlu veya olumsuz yaşantıların ifade edilebilmesi oyun ortamlarında sıkça görülür. Oyun içerisinde gerçekleşen sosyal öğrenme çocuklar için zevkli ve kalıcı olabilir. Ancak bu bilgiler ve davranış değişimleri her zaman “istenilen yönde” gerçekleşmeyebilir.
Ev oyunlarının daha az fiziksel aktiviteyi gerektirdiği ve zihin süreçlerine daha fazla dayalı olduğu söylenebilir. Sessiz sinema, kelime bulma gibi oyunlar kültürel birikime dayalı ve öğrenme içeren süreçlerdir. Doğrusu, modern çağda çocuklara sunduğumuz ve onları saatlerce ekran karşısına çivileyen bilgisayar oyunlarının çocuklar için yukarıda sayılan yarar ve işlevlere katkı sağladığını söylemek güçtür.
Çocuk oyunları merak ve heyecan uyandırıcı özellikleriyle de dikkat çekerler. Yarışlar, rekabetler doyasıya yaşanır. İcat ve keşiflere açıktır. Liderlik karakterine sahp olanlar grup oyunlarında kendini belli ederler. Kısaca oyun oynayamamış kimseler için” çocukluğunu yaşanmamış” denirki bu bir anlamda doğrudur. Kentlerde yaşayan çocuklar oyun yönünden kırsal bölge çocuklarına göre daha şanssızdırlar, çünkü kent çocuklarında arkadaş kazanma kreş yaşına kadar çok mümkün olamamaktadır.
Oyun terapisi çocukların yaşadığı hemen hemen tüm duygusal ve psikolojik sorunlarda etkin şeklde kullanılan bir tedavi yöntemidir. En çok kullanıldığı alanlar davranış sorunları (vurma, küfür, çalma vb.), duygusal sorunlar (öfke, kıskançlık, kaygı, depresyon vb.), özgüven, kendini ifade etme ve sosyal beceri sorunları sayılabilir. 3-11 yaş aralığı oyun terapisinin en etkili olduğu ve en çok kullanıldığı yaş aralığıdır. Oyun evde, terapide ya da bahçede oynansın temel işlevi her zaman aynıdır. Çocuklar için oyun, yaşadıkları dünyayı, insan ilişkilerini prova ettikleri doğal bir iletişim yoludur. Deneyimli bir oyun terapisti ile oynanan oyun duygusal gelişimi ve duygusal dışavurumu destekler.
Ebeveynler çocukları ile oyun oynayıp oynamayacaklarına karar vermeden önce şu noktaları hatırlarında tutmalıdırlar. Anne-baba ile oyun oynamak, çocuk için hayat boyunca anlamını ve değerini koruyacak en keyifli aktivitedir. Oyun sırasında çocuğunuza ne kadar az müdahale ederseniz oynanan oyun o kadar etkili olacaktır, çünkü müdahale durumunda çocuk duygusunu ifade edemez. Oyunun hızını ve süresini çocuğa göre ayarlamak gerekir. Anne-babanın sıkılmasını, isteksizliğini çocuk hemen her zaman hisseder. Bu durumda oyun baskı aracına dönüşebilir. Olabildiğince eğlenceli olmaya çalışmak gerekir. Çocuğun kalbine giden en güzel yol oyundan geçer.
Çocuk hekimleri; çocuk için keyifli bir iletişimin ve muayenenin oyundan geçtiğini bilirler.
İyi oyunlar…