Alerjik Çocukta Özgüven

Bu makale Dr.Bülent Enis Şekerel’in kişisel deneyimlerine dayanarak kaleme aldığı bir deneme niteliğindedir. Burada yer alan fikirler yazarın kişisel görüşleridir ve bir düşünce fırtınası yaratmak veya tartışma açmak için kaleme alınmıştır. Tümü veya bir bölümü alıntılanmak istendiğinde yazar ismi atfedilmeden kullanılamaz. 

Alerji ve alerji hastalıkları çoğunlukla uzun süreli durumlardır, çünkü  alerjiyi veya hastalıklarını bütünüyle ortadan kaldıran, kür eden  tedaviler mevcut değildir. Bu hastalıklar sıklıkla dalgalı bir seyir gösterirler. Çocuklarda yakınmalar zaman zaman artarken, zaman zaman da azalabilir. Bu dalgalı seyir kimi zaman gerçekçi olamayan beklentilere, kimi zaman da abartılı moral bozukluklarına yol açabilir. Alerji tedavisinin temel hedefi alerjinin çocuğun yaşam kalitesini bozmasına, kalıcı zararlar oluşturmasına ve hayatını riske etmesine engel olmaktır.

Alerji hastalıkları tedavisinde ilk adım yakınmaları arttıran veya ortaya çıkaran tetikleyicilerden kaçınma ile başlar. İkinci basamak ise çeşitli ilaçlar ile yakınmaların giderilmesi veya baskılanmasıdır. Üçüncü basamakta ise bağışıklık sistemindeki anormal yanıtın düzeltilmesine yönelik tedaviler veya girişimler yer alır. Bu tedaviler sırasında çocuğun yaşamına getirilen kısıtlamalar, sürekli kullanılması gereken ilaç ve tedavilerin varlığı ve de sık sağlık kurum ziyaretleri hasta çocuklarda ve hatta ailelerde ciddi travmaya ve de özgüven kaybına neden olabilir. İşin en tatsız tarafı , bu durum hem ailenin hem de hekimin gözünden sıklıkla kaçar. Oysa sağlıklı olma hali sadece fiziksel iyiliğin sağlanması ile elde edilemez. Beraberinde ruhsal ve sosyal iyiliğin de gözetilmesi gerekir.

Özgüven çok değerli bir kişilik özelliğidir, çünkü  özgüvenin izin verdiği sınırlar içerisinde yaşamımızı sürdürürüz. “Neler yapabileceğimizin” sınırlarını özgüvenimiz çizer. Özgüvenin tanımı genelde “Yer, zaman ve ortam fark etmeksizin kendisi olmayı başarabilmek”,  şeklinde yapılır. Bir başka deyişle, kendi evinde nasılsa dışarıda da aynı olma halidir. Kendisini çeşitli dış faktörlerin  etkisi ile değiştirme, olmadığı biri gibi görünme ihtiyacı hissetmemektir. Özgüvenli kişinin kendine özgü ilkeleri ve değerleri vardır, bunlara saygı duyar ve duyulmasını bekler. Neyse o olma halidir. Özgüven hedeflerin peşinden giderken bize güç ve enerji verir. Başarılardan doyum ve rahatlık hissetmemize, başarısızlıkları başarı kadar doğal algılamamıza yol açar. Özgüven yaşamla baş etmemizi, zorluklara göğüs germemizi, güçlüklere dayanmayı kolaylaştırır. Özgüven insanı daha fazla çaba göstermeye yönlendirirken başarmak için bir ilham kaynağıdır. Başarılarıyla gurur duymayı ve ondan keyif almayı sağlar. Başarısızlıklardan ders çıkarmanın yolunu açar.

Herkesin yaşamında ulaşmayı hedeflediği noktalar  vardır. Bunlara ulaşıp ulaşmayacağımızı belirleyen çeşitli faktörler olur ve genelde bunlar bize bağlı ve bize bağlı olmayanlar olarak sınıflanır. Bize bağlı olan faktörler arasında yeteneklerimiz, çalışkanlılığımız, kararlılığımız, tercihlerimiz ve doğru zamanda doğru adımları atıp atmadığımız sayılabilir. Özgüvenimizde de sorun olduğunda ulaşabileceğimizden küçük hedeflere yönelmeye veya elimizdeki ile yetinmeye eğilimli oluruz.  Bir başka ifade ile alınması gerekli riskleri alamayabileceğimizden hedefimize, gönlümüzdekine ulaşamayabiliriz. Oysa yeteneklerimiz ve donanımımız  süreci tamamlamaya yetebilirdi. Bu süreci düşündüğümüzde büyük hayaller ile var ettiğimiz çocuklarımızın daha iyi bir geleceğe sahip olmaları ancak özgüvenlerinin korunması ve desteklenmesi ile mümkün olur. Alerjinin bu özgüveni zedelememesi için hem sürecin farkında olunması hem de bazı önlemlerin alınması gerekir. Yapılması gerekenleri hastalığın teşhis, tedavi kararı ve izlemi dönemlerinde olanlar şeklinde sınıflayabiliriz:

Teşhis Anı:

Teşhisin konma sürecinde yapılması gerekenler kabaca üçe ayrılır:

  • Öncelikle teşhisin erken dönemde ve  doğru olarak konulması gerekir. Doğru teşhis koyulana kadar geçen süre ve bu dönemde yaşanan tatsız deneyimler ailede önemli bir travma oluşturarak alerjik çocukta hasta-eksik olma duygusu üzerinden özgüven kaybına yol açabilir.
  • İkinci nokta; hem çocuğa hem de aileye alerjik olma hali bir eksiklik, bir yetersizlik olarak algılatılmamalıdır, çünkü çocukta alerjinin varlığı biraz daha dikkatli, disiplinli yaşamayı gerektirse de, uygun önlem ve tedaviler alındığında çoğunlukla sağlıklı bir çocuktan farklı olmayan bir yaşam sürdürülebilir.  Alerjisi nedeniyle daha disiplinli ve dikkatli yaşamaya alışmış bir çok çocuğun yaşıtlarına göre daha başarılı oldukları çünkü planlı ve düzenli yaşam alışkanlıklarını çok daha erkenden kazanmış oldukları gözlenmiştir.
  • Teşhis aşamasında atılması gereken üçüncü adım, beklentilerin doğru yerleştirilmesidir. Aileler haklı olarak “ne zaman geçer, ne kadar sürer, nereye kadar ilerler, risk oluşturur mu”, şeklinde sorular yöneltirler. Abartılı beklentiler, ümitler ve vaatler gelecekteki hayal kırıklıklarının, özgüven kayıplarının önemli nedenidir. Burada hekimin  bilgi ve deneyimi kadar hasta ve ailenin sorularına yanıt vermek için ayırdığı zaman da büyük önem taşır.

Tedavi Karar Anı:

Teşhis sonrası tedaviye geçildiğinde özellikle de çocuğun sosyal gelişimini engelleyecek gereksiz kısıtlamalardan kaçınılması, tedaviden abartılı beklentilerin oluşturulmaması, aile ve hasta çocuğu ürkütecek yan etkilere yol açabilecek yüksek doz ilaç kullanımlarından sakınılması ve çocuğun özgürlük alanlarının olabildiğince genişletilmesi yönünde çaba harcanması gerekir.

Günümüz modern tıbbı, hekimlerin hastalara ne yapmaları gerektiği talimatlarını verdiği tutumları red eder. Bunun yerine çocuk ve ailesinin farklı tedavi seçeneklerinin olumlu ve olumsuzluklarını bilerek tedavi kararına aktif katıldığı süreçleri özendirir.  Bilinir ki, hasta ve/veya ailesi karar süreçlerine aktif katıldığında tedavi uyumu ve etkinliği artmakta ve sorumluluk hasta ve çocuk tarafından da paylaşılmaktadır. Hekim bu karar süreçlerinde hem kolaylaştırıcı bilgi kaynağı hem de destekleyici olarak katılmakta ve beklentileri yönlendirmektedir.

İzlem Anı:

Tedavi sonrası muayeneler, deneyimli bir hekim için bir durum değerlendirme fırsatıdır. Başarıların  takdir edildiği, beklentilerin doğru konumlandırıldığı, eksiklerin giderildiği, yeni hedeflerin konulduğu fırsatlardır. Bu dönemde alerjik çocuğun yaşına uygun hastalık yönetme becerisi de değerlendirilmeli ,  pozitif geribildirimler üzerinden kuvvetli yönler  takdir edilirken eksikler giderilmeye çalışılmalıdır. Aşırı koruyucu tutum ve davranışların varlığı dolaylı sorular ile sorgulanmalı,  gerektiğinde uygun yönlendirmeler yapılmalıdır.

Hekimin  alerjik çocuğun hastalık yüküne bağlı olarak özgüveninin zayıfladığı durumda, yapabileceği ilk iş kullanılmakta olan tedavinin yeterliliğini ve tedavi uyumunu değerlendirmek olmalıdır. Eğer tedavi yeterli ve uygun  ise hastalığın oluşturduğu yük veya ailenin çocuk üzerine uygulattığı kısıtlamalar bu özgüven kaybının nedeni olabilir . Hiç kimsenin mükemmel sağlıklı olmadığı hatırlatılarak, hastalığın kabullenilmesine yardımcı olunabilir. Çocuklarımızı, hastalıkta “kazanmak-kaybetmek” yerine yaşlarına uygun biçimde “kendi hastalık yönetme becerilerini geliştirmeye” odaklamak gerekir. Tüm yapabilecekleri hatırlatılmalı, yapamayacakları için aşırı endişelenmesinden korumalı, hastalığa değil başarılanlara, süreçlerden keyif almasına odaklamak gerekir. Olması gereken düzeyde bir özgüvene  sahip olanlar, en iyisi için çaba göstereceklerini ve “kabul edilebilir bir performans ortaya koyacaklarını” düşünürler. İstedikleri sonucu elde edemediklerinde dünyanın sonu anlamına gelmediğini bilirler, sorunlardan ders alarak o durumla ve sorunla daha iyi baş ederler.

Alerjik çocuğun hastalık konusundaki özgüvenini geliştirmek için, beceri ve yetenekleri önemsenmeli, o alanlarda daha rahat ve girişken davranması öğretilmeli, pozitif geribildirimler üzerinden beceri ve özgüveni artırılmalıdır. Gerektiğinde çocuğun düşüncelerini sesli ifade etmesine, sorumluluklar almasına, karar alma süreçlerine ve etkinliklere daha aktif olarak katılmasına cesaretlendirilmesi gerekir. Başarı sağlandıkça hastalık yönetimindeki özgüvenin arttığını gözlemlenecektir.

Çocuklar genellikle, ailelerine olan sevgileri ve bağlılıkları nedeniyle, hedeflerini aile beklentilerine göre yönlendirirler. Bunun olumlu yönleri olmakla birlikte, kritik karar alma süreçlerinde ailenin  beklentilerinin çocuğun yetenek ve becerilerinin önüne geçmesi istenmeyen durumlara neden olabilir. Örneğin; sanatsal yeteneği yüksek bir çocuğun meslek seçiminde sayısal bir alana yönlendirilmesi doğal olarak başarısızlığa, mutsuzluğa ve özgüven kaybına yol açabilir veya her ilacı ebeveyn denetiminde kullanan çocuklarda  istenmemiş olsa da hastalık korkusu ve özgüven kaybı gelişebilir. Kritik karar alma süreçlerinde, ev içinde özgür ortamların yaratılması, çocukların kendi yeteneklerini keşfederek kendi hedeflerini oluşturmalarına yardımcı olacaktır. Bu durum çocuğun becerilerini geliştirecek ve gelecekte kendi hastalıklarını yönetebilme becerisi ile başarı, mutluluk ve özgüveni beraberinde getirecektir.