Besin alerjisi ve kuruyemiş alerjilerinin görülme sıklığında iki kata yakın artış var
Dünya Besin Alerjisi Farkındalık Haftası (8-14 Mayıs) sebebiyle ülkemizde kuruyemiş alerjilerinin artışına ve oluşturduğu risklere dikkat çeken Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği (AİD) üyesi, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Alerji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Bülent Enis Şekerel “En tehlikeli besin alerjilerinin başında gelen kuruyemiş alerjilerinin artışına sezaryen doğumlar, bebek beslenmesinde anne sütü kullanımının azalması, aşırı hijyenik yaşama çabası, fazla antibiyotik kullanılması, Batı tipi yaşam biçiminin tercih edilmesi ve bebeklerde ek gıdaya başlamanın geciktirilmesi yol açıyor” dedi.
Ülkemizde çocuklarda ve yetişkinlerde bir numaralı besin alerjisi olarak öne çıkan kuruyemiş alerjileri, en tehlikeli besin alerjisi reaksiyonlarının başında geliyor. Kuruyemiş alerjisi sıklığı artmaya devam ederken tıpkı deniz ürünleri gibi zamanla geçmeyen alerji türleri arasında yer alıyor. Ülkemizde alerji nedeni olan kuruyemişler ise fındık, antep fıstığı ve ceviz olarak sıralanıyor.
Kuruyemiş alerjileri en tehlikeli besin alerjisi nedeni
Dünya Besin Alerjisi Farkındalık Haftası (8-14 Mayıs) sebebiyle kuruyemiş alerjisine dikkat çeken Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği (AİD) önceki başkanlarından Prof. Dr. Bülent Enis Şekerel, kuruyemiş alerjilerinin çoğunlukla yaşamın ilk iki yılında başladığına ancak, ileri yaşlarda başlayan ama daha nadir görülen tipleri de bulunduğuna dikkat çekti. “Erken yaşta başlayan kuruyemiş alerjileri daha ağır reaksiyonların nedenidir. Bu reaksiyonların en korkulanı anafilaksi veya halk arasında ‘alerjik şok’ olarak bilinen reaksiyondur” diyen Prof.Dr. Şekerel, şöyle devam etti:
“Anafilakside deri bulgularının yanında sindirim, solunum ve dolaşım sistemleri de olumsuz etkilenir ve oluşan reaksiyon yaşamı tehdit edebilir. Bu nedenle kuruyemiş alerjisi olanlara acil bir durumda kullanmaları için adrenalin otoenjektör veririz ve bu enjektörü her zaman yanlarında bulundurmalarını isteriz. Kuruyemiş alerjileri kalıcı alerjilerin başında gelir. Düzelme sadece hastaların %10-20’sinde olur ve çoğu hastada yaşam boyu sürer.”
Son 20 yılda besin alerjisi ve kuruyemiş alerjilerinin görülme sıklığında iki kata yakın artış oldu
Besin ve kuruyemiş alerjilerinin görülme sıklığının arttığını anlatan Prof. Şekerel, “Ülkemizde yaşamın ilk yılında besin alerjisi %6-8 oranında görülürken ilerleyen yaşla birlikte bu alerjilerinin birçoğu ortadan kalkar. Ancak kuruyemiş alerjilerinde olduğu gibi yaşam boyu devam eden kalıcı besin alerjileri de olabilir. Sonuçta çocukluk çağında ve erişkin dönemde besin alerjisi görülme sıklığı %0.5-1 iner. Bebeklik çağında yumurta ve süt en sık görülen alerjiler iken çocukluk, ergenlik ve yetişkin yaş grubunda ülkemizde en sık besin alerjisi nedeni kuruyemiş alerjileridir.”
Son 20 yılda besin alerjisi ve kuruyemiş alerjilerinin görülme sıklığında iki kata yakın artış olduğunu belirten ve bu artışın nedenlerine ilişkin bilgi veren Şekerel, “Araştırmalar besin alerjisi gelişiminde ailesel özellikler yanında sezaryen doğumların, bebek beslenmesinde anne sütü kullanımının azalmasının, aşırı hijyenik yaşama çabasının, fazla antibiyotik kullanılmasının, Batı tipi yaşam biçiminin tercih edilmesinin ve bebeklerde ek gıdaya başlamanın geciktirilmesinin artışa yol açtığını gösterdi.” diye konuştu.
Ülkemizde en çok fındık alerjisi sonra da Antep fıstığı, kaju ve ceviz alerjisi görülüyor
Prof. Dr. Bülent Enis Şekerel, “Kuruyemiş alerjileri dediğimizde fındık, ceviz, Antep fıstığı, kaju ve badem gibi kabuklu ağaç yemişi alerjilerini ve aslında bir baklagil olan yerfıstığının alerjisini anlıyoruz. Batı toplumlarında yerfıstığı fazla tüketilen ve üretilen bir yemiştir. O yüzden Amerika, İngiltere ve Avusturalya’da yerfıstığı en önemli kuruyemiş alerjisidir. Oysa biz toplum olarak kuruyemişlerden kabuklu ağaç yemişlerini yani fındık, Antep fıstığı ve ceviz tüketimi ile öne çıkan, dolayısı ile de bu alerjilerin daha sık görüldüğü bir toplumuz” dedi.
Alerjiler de toplumların tüketim alışkanlıklarına göre şekilleniyor
Beslenme alışkanlıklarımıza baktığımızda kuruyemişlerden kabuklu ağaç yemişlerinin özel bir yeri olduğunu gördüğünü ifade eden Şekerel: “Bunları kahvaltıda, salatalarda, tatlılarda, soslarda, hatta et yemeklerinde ve de atıştırmalık çerez olarak hemen her öğünde ve günün her saatinde tüketiyoruz. Nitekim, dünya kuruyemiş tüketim ve üretim envanterlerine baktığımızda ülkemizin dünyada 2 numaralı ülke konumunda olduğunu görüyoruz. Fındık üretiminde ve Antep fıstığı tüketiminde yıllardır dünya birincisiyiz. Antep fıstığı üretimde dünyanın 3 numaralı üreticisi olmamıza karşın ithalatta da dünya birincisiyiz çünkü çok üretmemize karşın tüketim çok fazla olduğundan ürettiğimiz bize yetmiyor” dedi. Dr. Bülent Şekerel sözlerine: “Besin alerjilerinin görülme sıklıkları toplumların tüketim alışkanlıklarına göre şekilleniyor. Ülkemizde fındık özellikle kakaolu ürünler aracılığı ile fazlaca tüketildiğinden fındık alerjileri bizim bir numaralı sorunumuz. Fındık alerjilerini Antep fıstığı ve ceviz alerjileri izliyor. Kaju ülkemizde yetişmeyen ama son yıllarda artan ithalat ile tüketimi artan bir kuruyemiştir. Kaju fıstığı gerçekte antep fıstığı ile aynı kökenden yani sakızağaçgiller familyasından geliyor. Bu iki kuruyemişin birçok ortak molekülü var ve o yüzden de Antep fıstığı alerjisi ile kaju alerjisi çoğunlukla birlikte görülüyor.” diye devam etti.
Bebekler kuruyemişler ile geciktirilmeden tanışmalı ve ilk tanışma çay kaşığı ucu kadar olmalı
Prof. Dr. Şekerel kuruyemiş alerjilerinin nasıl oluştuğu şöyle açıkladı: “Besin alerjisi, vücudun kendisi için zararlı olmayan bir besine anormal ve abartılı bir tepki vermesi olarak ifade edilebilir ve çoğunlukla yaşamın ilk yıllarında başlar. Bundan on yıl kadar önce alerji gelişmesini önlemek için alerjik besinlerin diyete eklenmesini bir iki yıl kadar geciktiriyor ve bunun alerji gelişimini engellemesini bekliyorduk. Ancak beklentimizin aksine bu tutumun besin alerjisinde artışa neden olduğunu gördük. Bugünkü anlayışımıza göre besin alerjenleri egzemalı deriden veya solunum yolundan girerek alerji gelişimine yol açıyorlar. Besinlerin sindirim sitemi yoluyla vücuda girmesi ise toleransı geliştiriyor. Bu nedenle günümüzde bebeklerde alerjik potansiyeli olan tüm besinleri yaşamın ilk 4 ile 8 ayları arasında başlamayı tercih ediyoruz. Sadece ilk dozu verirken alerjik reaksiyondan korunmak için ilk dozun çok küçük olmasını istiyoruz. Örnek vermek gerekirse, çay kaşığının ucu kadar miktar ile başlıyor ve tedricen verilen miktarı arttırıyoruz.”
Kuruyemişlerin ısıya, bekletilmeye, basınca ve pişirmeye dayanıklı proteinleri alerji nedeni
Kuruyemişlerin neden sık alerjiye neden olduğu anlatan Şekerel; “Binlerce besin var ve bunlardan sadece 170 kadarı alerji nedenidir. Alerjik besinlerin ortak özelliklerine baktığımızda ise bu besinlerin ısıya, ışınlara, bekletilmeye ve basınca dirençli proteinler taşıdıklarını görüyoruz. Besin alerjisi en çok bu stabil proteinlere karşı gelişir. Kuruyemişler gerçekte tohum niteliğindedirler ve bu stabil depo proteinleri fazla miktarda içerirler. Bu yüzden kuruyemiş alerjilerini sık görüyoruz” dedi.
Kuruyemiş alerjileri teşhisi alerji uzmanları tarafından konulmalı
Kuruyemiş alerjilerinin nasıl teşhis edildiği aktaran Şekerel, “Öncelikle besin alerji testlerini her bebeğe veya çocuğa yapmaya gerek olmadığını söylemeliyim. Çünkü bu testler çok duyarlıdırlar. Diğer bir ifade ile yalancı pozitif sonuç verebilirler ve olduğundan daha fazla kişinin besinlere alerjik olarak etiketlenmesine neden olabilirler. Bu nedenle besin alerji testleri sadece yüksek risk taşıyan çocuklara yapılır. Bizim yüksek riskli dediğimiz grubu, şiddetli egzemasi (atopik dermatiti) olanlar ve daha önce bu besinler ile karşılaşmada alerji benzeri bir reaksiyon yaşamış bireyler oluşturur. Tüm dünyada besin alerji farkındalığı çok yüksektir. Besin tüketimi ile yaşanan çoğu reaksiyon besin alerjisi olarak etiketlenir. Oysa besin alerji teşhisi o kadar basit değildir ve profesyonel yaklaşımı gerektirir. Kuruyemiş alerjilerinin teşhisinde deri testlerinden, kan testlerinden ve besin yükleme testlerinden yararlanırız. Bu testlerin yapılması ve değerlendirilmesi uzmanlık ve deneyim gerektirir. Bu nedenle kuruyemiş alerjisi şüphesi olanlar alerji uzmanları tarafından görülmeli ve değerlendirilmelidirler” şeklinde konuştu.
Kuruyemiş alerjilerinde tanı için yeni bir döneme girdik
Prof. Dr. Bülent Enis Şekerel teşhis sürecinde yeni dönem bir başlattıklarını ifade ederek süreci söyle açıkladı: “Klasikleşmiş alerji teşhisi deri testleri ve kan testleri ile yapılır. Bu testler ile duyarlı bulunanların bir kısmı o besini tükettiğinde sorun yaşamazken bazıları ise sorun yaşar. Diğer bir ifade ile testlerde duyarlılık olması alerji olduğu anlamına gelmez ve hastaya o besinin hekim gözetiminde yedirilerek alerjik reaksiyon oluşup oluşmadığının gözlenmesi gerekir. Bunun nedeni besinin içindeki farklı yapılardaki proteinlerdir ve biz bu proteinlere bileşen ismini veriyoruz. Bağışıklık sistemi bu bileşenlerin birçoğuna tepki gösterse de alerji belli bazı bileşenlere olan tepkinin bir sonucudur. Batı dünyası temel sorunları olan yerfıstığı alerjisine odaklanmış ve yerfıstığı alerjisine neden olan bileşen duyarlılıklarını tanımlamıştı, ama fındık, ceviz, Antep gibi kabuklu ağaç yemiş alerjilerinde ise bu bilgi çok kısıtlıydı. Biz fındık, Antep fıstığı ve ceviz alerjisini öngören yeni bazı bileşenleri tanımladık. Böylece kan testlerinde bileşene özgü duyarlılık profilini gördüğümüzde alerjinin olup olmadığını daha doğru anlaşılmasında önemli bir buluşa imza attık.”
Kuruyemiş alerjileri bir eksiklik değil, kişinin bir özelliği olarak algılanmalı ve saygı gösterilmeli
Kuruyemiş alerjilerini bir hastalık veya eksiklik olarak algılamanın doğru olmadığını ifade eden Şerekel, “Nasıl ki elektrik sadece dokunulduğunda çarpar ise, kuruyemişler de alerjik kişide sadece tüketilmeleri durumunda istenmeyen durumlara neden olur. Bilinçli bir hasta, tükettiklerine dikkat ettiğinde sorunla karşılaşmaz. Diğer bir gereklilik de birbirlerine saygılı bir toplumda yaşıyor olmaktır. İkram etmeyi ve paylaşmayı seven bir toplumuz. Bu paylaşımlarda karşımızdaki kişinin alerjik özelliklerine hassasiyet gösterdiğimizde üzüntü verici durumlar ile karşılaşmayız” dedi.
Prof. Dr. Bülent Enis Şekerel “Sonuç olarak farklılıklara saygılı bir toplumda yaşayan bilinçli bir hastanın, yaşam süresi ve yaşam kalitesi olumsuz etkilenmez” diye konuştu.