Alerji deyip geçmeyin!
Bu yazı, Prof. Dr. Bülent Enis Şekerel tarafından, Edaktuel dergisi için kaleme alınmıştır, izinsiz kullanılamaz.
Dünyada sadece astımlı 300 milyon hasta bulunuyor
Derneğinizin misyonu ve aktiviteleri hakkında bilgi alarak başlayalım…
Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği 1989’da kurulmuş, ülkemizin alanında en köklü kurumlarından birisi. Ülkemizde yaklaşık 300 alerji ve immünoloji uzmanı bulunuyor ve hepsi derneğimizin üyesi. Başlıca görevimiz Alerji ve Klinik İmmünoloji alanında eğitim, araştırma, koruyucu hekimlik ve hasta hizmetini geliştirmek, üyelerimizin mesleki saygınlığını ve özlük haklarını iyileştirmek. Bir uzmanlık derneği olarak alanımızla ilgili sağlık politikalarını toplum yararına belirleme konusunda ilgili kurumlarla işbirliği yapmak şeklinde özetleyebiliriz. Bu hedeflerimize yönelik hem alerji ve klinik immünoloji hem de ilgili diğer alanlarda uzmanlık yapan hekimlerimize yönelik bilimsel toplantılar ve kurslar düzenliyoruz.
Toplantılarımıza alanında öncü bilim insanlarını davet ederek bilgi akışı sağlıyoruz. Kongre ve kurslarımıza katılan ve gelecek vaat eden genç araştırmacılara burs vererek destekliyoruz. Derneğimizle gelişmeleri www.aid.org.tr adresinden takip edebilirsiniz.
Alerjik hastalıklar hakkında neler söylemek istersiniz?
Alerjik hastalıklar dünyada en sık görülen kronik hastalıkların başında geliyor. Sıklığı da giderek artıyor. Bu durum hem toplum sağlığını hem de ülke ekonomilerini olumsuz yönde etkiliyor. Bir rakam vermek
gerekirse dünyada sadece astımlı 300 milyon hasta bulunuyor. Gelişmiş bazı ülkelerde neredeyse her dört kişiden birinin astımlı olduğunu düşünürsek ne kadar büyük bir sorun ile karşı karşıya olduğumuzu
daha iyi anlayabiliriz. Ülkemizde de benzer eğilimi görmekteyiz. Yaptığımız çalışmalarda ülkemizde bu oranın çocuklarda yaklaşık yüzde 10 erişkinlerde yüzde 5-10 arasında olduğunu biliyoruz. Astımlı
hastalarda alerjik rinit sıklıkla beraber görülüyor. Ancak astımdan daha sık görüldüğünü bildiğimiz alerjik rinite bağlı semptomlar pek fazla önemsenmiyor. Bu nedenle de gözden kaçıyor. Oysa astıma göre
daha erken yaşta başlayan alerjik rinit düzenli tedavi edildiğinde özellikle de immünoterapi yani aşı yapıldığında astım gelişme riskinin azaltılabileceği yönünde çalışmalar bulunuyor. Astım ve alerjik rinit
solunum yolu alerjisi başlığı altında tek bir hastalık olarak kabul ediliyor. Bu da astım tedavisi yapılırken, alerjik rinit tedavisini ihmal ederseniz tedaviden beklenen yanıtı alamazsınız anlamına geliyor.
Alerji türlerine değinecek olursak…
Besin alerjisi büyüyen bir problem. Yaşamı tehdit eden anafilaksinin en önemli nedenleri
arasında yer alıyor. Sorumlu besinlerden korunma konusunda zorluklar yaşanıyor. Besin alerjisi olan kişiler market ürünlerinin içeriklerini iyi kontrol etmesi gerekiyor. Ayrıca dışarıda yenilen yemekler
konusunda servis sağlayıcılarının da bu konuda bilgi sahibi olmaları gerekiyor. Hala bu konuda ülke olarak eksikliklerimiz bulunuyor. Sırf bu nedenle ABD’de kazara alım sonucunda birçok hasta yaşamını yitiriyor.
Ülkemizde de besin alerjisi sıklığı ve buna bağlı anafilaksi geçiren hasta sayısı giderek artıyor. Atopik dermatit diğer adıyla egzama ise çocuklarda ilk aylarda görülen kronik bir cilt hastalığı. Biz alerji
uzmanlarının atopik yürüyüş olarak adlandırdığımız bu sürecin ilk basamağında yer alan alerjik bir hastalık. Bilinmelidir ki bu çocuklar ilerleyen yaşlarda astım ve alerjik rinit açısından oldukça yüksek risk altında. Hekimlerimizin bu çocukları iyi bir şekilde değerlendirmesi gerekiyor. Hastalık daha çok ek gıdalara geçiş döneminde yanaklarda, kol ve bacaklarda egzama şeklinde kızarıklıkların ortaya çıkmasıyla kendini gösteriyor. Cilt kuruluğu ile seyreden atopik dermatitte cildimizin su tutma özelliğinde bozukluk vardır. Bu nedenle cilt kuruluğu ve kaşıntı hastalığın belirgin özelliği. Dolayısıyla cildin nemlendirilmesi de bu hastalığın tedavisinin temelini oluşturuyor. Ancak vurgulanması gereken bir nokta ise
atopik dermatit hastalarının yarısına yakın oranında besin alerjileri bulunuyor. Hastaların bu yönüyle mutlaka değerlendirilmesi gerekiyor. Aksi taktirde tedavi konusunda yetersiz kalınması kaçınılmaz.
Bu konuda eksikliklerin olduğunu üzülerek görüyoruz. Atopik dermatit, merkezinde alerji uzmanlarının yer aldığı farklı branştaki hekimler tarafından birlikte takip edilmesi gereken önemli bir hastalık.
Derneğimiz bu konuda farkındalığın artırılması yönünde üzerine düşen görevleri yerine getiriyor.
Toplumda kurdeşen olarak bilinen ürtiker ve ilaç alerjisi var bir de…
Yaşamı boyunca her dört kişiden biri ürtiker geçiriyor. Ancak kronik şekli özellikle gençler ve erişkinler arasında önemli sorun teşkil ediyor. Yaşam kalitesini olumsuz etkileyen ve kozmetik açıdan da önemli
sorunlara neden olan alerjik bir hastalık. Tedavisi konusunda zorluklar yaşıyoruz. Kronik ürtiker yani kurdeşen alerjik bir nedenle ortaya çıkabilirken, otoimmün yada malign (kanser) hastalıkların da habercisi
olabilir. Dolayısıyla çok iyi incelenmesi gerekiyor.
İlaç alerjisine değinecek olursak… İlaçlar, kullanımı sırasında alerjik reaksiyonlara neden olabiliyor. Kullanıma yeni sunulan ilaçlara bağlı öngörülemeyen reaksiyonlar biz hekimleri tanısal yaklaşım açısından oldukça zor duruma sokuyor. Tanısal süreçler oldukça zor ve deneyim gerektirdiğinden gereksiz yere ilaç değişimleri yapılarak tedavi maliyetlerinde de artışa neden oluyor. Gerekli testler yapılmadığından hastalar kendilerinde ilaç alerjisi olduğunu düşünüyor. Çalışmalarda bu oranın yaklaşık yüzde 10 civarında olduğunu biliyoruz. Hekimler tedavi yaparken hastanın söylediklerini dikkate almak zorunda. Oysa insanlar alerji uzmanı tarafından tetkik edildiğinde çoğunun ilaç alerjisi olmadığı görülüyor. Bilimsel çalışmalar gösteriyor ki gerçek ilaç alerjisi oranı ülkemizde yüzde 0.01-0.05 arasında.
Bağışıklık sistemindeki yetersizliklerle ilgili hastalıklarda giderek artıyor. Ülkemizdeki durum ve derneğinizin bu konudaki aktiviteleri neler?
Bağışıklık sistemimizdeki yetersizliklere bağlı karşılaşılan hastalıklar ülkemizde sık görülüyor. Bu hastalıklar kalıtsal nedenlere bağlı olarak ortaya çıkıyor. Dolayısıyla akraba evliliklerinin çok olduğu bölgelerimizde daha sık görülüyor. Bilimsel ilerlemelerle sağlanan kök hücre, kemik iliği ve gen nakli gibi yeni tedavilerle çok iyi sonuçlar alınıyor. Ancak burada erken tanı konulması çok önemli. Her yıl alerji alanında olduğu gibi, klinik immünoloji alanında da birlikte ya da immünolojiye özel kurslar düzenliyoruz. İmmünolojik araştırmalar daha karmaşık laboratuvar işlemleri gerektiriyor. Bu alanda ülkemizde hizmet
veren merkez sayısı giderek artıyor.
Alerjik hastalıkların sıklığı niye artıyor? Bu hastalıklar nasıl ortaya çıkıyor, korunmak mümkün mü?
Alerji, vücudumuzu yabancı mikroorganizmalara karşı koruyan bağışıklık sistemimizin bitki kaynaklı polenler, besinlerdeki proteinler gibi zararsız yabancı maddelere karşı immünoglobülin E antikoru üretmesi
sonucu ortaya çıkıyor. Bunları alerjen olarak adlandırıyoruz. Bunun nasıl olduğunu henüz tam olarak bilmiyoruz. Çok karmaşık mekanizmaların rol oynadığını söyleyebiliriz. İmmünoglobülin E tipindeki antikorlar bazı hücreleri aktive ederek başlıca histamin olmak üzere birçok maddenin salınmasına neden olarak klinik bulguların ortaya çıkmasına neden olur. Semptomlar burun, boğaz, akciğerler, mide bağırsak sistemi ve cilt gibi organlarda ortaya çıkabilir. Bazı durumlarda solunum, dolaşım ve mide barsak sistemlerinde ağır reaksiyonlar da gelişebilir. Günümüzde geçerli olan hijyen teorisine göre genetik faktörler ve değişen çevresel şartlarına bağlı olarak alerjik hastalıkların ortaya çıktığı ileri sürülüyor.
Bu konuda tüm dünyada büyük bütçeli yoğun araştırmalar yapılıyor. Ancak bilimsel olarak epeyce ilerleme sağlanmasına rağmen alerjinin nasıl geliştiğini tam olarak söyleyemiyoruz. Alerjik hastalıkların
tedavisi konusunda ilerlemeler sağlanmasına rağmen önlenmesi konusunda henüz bilim insanları arasında tam bir fikir birliği ne yazık ki oluşmamış. Zaman içinde yapılan araştırmaların sonuçlarına göre güncel
yaklaşımlarda da değişimler oluşuyor.
Alerji hastaları hekime giderken neye dikkat etmeli?
Alerjik hastalıkların tanısal ve tedavi süreçleri oldukça zor ve uzmanlık gerektiriyor. Günümüzde yasal boşluklardan faydalanarak uzman olmayan hekimler tarafından yanlış tanılar konuyor ve uygun olmayan
tedavilerle hastalarımızın mağdur edildiğini görüyoruz. Alerjik hastalıkların tanısal süreçleri deneyimli alerji uzmanları tarafından yapılmalı. Yerine göre bu süreçler risk de içerdiğinden titiz bir çalışma gerektiriyor. Bunlar yapılmadığında yanlış tanılar konularak hastalara gereksiz ya da yanlış tedaviler uygulanıyor. Diğer bir konu ise alerji deri testlerinin yaygın olarak alerji uzmanı olmayan hekimler tarafından yapılması ve yanlış yorumlanması sonucunda ortaya çıkan mağduriyetler. Özellikle besin
alerjilerine bağlı şikayeti olanlarda bu duruma sıkça rastlıyoruz. Oysa deri testlerinin tek başına değerlendirilmesi doğru bir yaklaşım değil. Sadece deri testi pozitifliği ile alerjik hastalıkların tanısının konulması mümkün değil. Diğer yandan deri testinin negatif çıkması da hastalığın olmadığı anlamına gelmiyor. Bu tanısal yaklaşımlar maalesef uzman olmayan hekimler tarafından yapılarak hastalar mağdur ediliyor. Önemli bir diğer konu da paket program halinde kanda yapılan alerji taramaları. Popülist yaklaşımlar halinde hastalara sunulan bu testlerin bilimsel olarak temeli bulunmuyor. Hastalarımızın bu konuda dikkatli olmasında fayda var.
Alerjik hastalıkların tedavisi konusunda yeni gelişmeler var mı?
Elbette. Bilimdeki ilerlemelere bağlı olarak hem hastalıkların mekanizmalarını daha iyi anlıyoruz hem de sürekli tedaviye yeni ilaçlar sunuluyor. Kortikosteroidler, lökotirien reseptör antagonistleri, antihistaminikler gibi güncel kullanılan ilaçlar yanında Anti-IgE ve araştırma fazının son evrelerinde olan birçok biyolojik ilaç tedaviye eklendi. Neredeyse yarım asır uygulanan immünoterapi yani aşı uygulamalarında, yeni uygulamalarla başarılı sonuçların alınması ümit verici. Astım, alerjik rinit ve arı venomu alerjisi yanında son yıllarda besin alerjisi olan hastalarda da benzer uygulamalar ile iyi sonuçlar alınıyor.